İstanbul’un Prens Adaları, Bizans İmparatorluğu’ndan günümüze uzanan süreçte, başkentin hem bir parçası hem de ondan yalıtılmış bir “öteki”si olarak var olmuştur. Bu adaların en büyüğü olan Büyükada (Prinkipo), manastır yaşamının en yoğun yaşandığı merkezlerden biri olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu rapor, adanın doğu kıyısında, Sedef Adası’na bakan sessiz bir koyda yer alan Aya Nikola Manastırı ve Kilisesi‘ni (Ayios Nikolaos) mercek altına almaktadır. Genellikle adanın zirvesindeki Aya Yorgi Manastırı’nın gölgesinde kalsa da, Aya Nikola, barındırdığı tarihsel katmanlar, geçirdiği jeolojik travmalar ve günümüzde karşı karşıya olduğu kentsel planlama tehditleri ile eşsiz bir araştırma nesnesidir.
Yazının temel amacı, Aya Nikola Manastırı’nı sadece bir ibadet yapısı olarak değil, aynı zamanda jeolojik bir tanık, tarımsal bir üretim merkezi ve kentsel belleğin hayati bir parçası olarak analiz etmektir. “Batık Manastır” olarak da bilinen bu yapı, 1509 depreminin fiziksel izlerini taşımakta, 1182 Latin isyanının politik şiddetini hatırlatmakta ve 19. yüzyıl Osmanlı modernleşmesinin mimari yansımalarını sunmaktadır. Bu çalışma, mevcut literatürün, arşiv belgelerinin ve yerinde gözlemlerin ışığında, yapının mimari özelliklerini, tarihsel evrimini ve bugünkü sosyo-kültürel statüsünü derinlemesine incelemektedir.
Aya Nikola Manastırı’nı anlamak için, öncelikle onun içinde bulunduğu tarihsel coğrafyayı çözümlemek gerekmektedir. Manastır, Büyükada’nın bugünkü merkez yerleşiminden uzakta, adanın doğu sahilinde konumlanmıştır.
Bizans döneminde Büyükada tek bir yerleşimden ibaret değildi. Kaynaklar, manastırın bulunduğu bölgenin Karya (veya Karyes) olarak bilinen ayrı bir yerleşim birimi olduğunu göstermektedir. Karya, adanın ana limanından bağımsız, kendi tarımsal ve dini dinamikleri olan bir köydü. Manastır, bu yerleşimin ruhani ve muhtemelen ekonomik merkeziydi. Günümüzde bu yerleşimden geriye sadece manastırın kendisi ve çevresindeki arkeolojik potansiyel kalmıştır. Karya’nın varlığı, adanın Bizans dönemindeki demografik yoğunluğunun ve arazinin kullanım biçimlerinin bugünkünden çok daha farklı ve sofistike olduğunu kanıtlamaktadır. Manastırın, bu kayıp köyün kilisesinin bulunduğu alana inşa edilmiş olması, mekanın kutsallığının sürekliliğine işaret eder.
Manastırın konumu, Sedef Adası’nın (Terebinthos) tam karşısına düşmektedir. Bu lokasyon seçimi tesadüfi değildir. Bizans manastırcılığında “inziva” (hesychia) kavramı esastır; ancak Prens Adaları manastırları aynı zamanda politik sürgün yerleri ve gözetleme noktalarıydı. Doğu sahili, İstanbul’un (Constantinopolis) karmaşasından uzak, içe dönük bir yaşam sunarken, aynı zamanda Marmara Denizi’ndeki deniz trafiğini kontrol edebilecek bir vizyona sahipti. Ancak bu konum, aşağıda detaylandırılacağı üzere, yapıyı denizden gelen tehditlere (korsanlık) karşı savunmasız bırakmıştır.
Günümüzde manastıra ulaşım, adanın modern ulaşım altyapısı ile entegre edilmiştir. Adalar’da faytonların kaldırılmasının ardından devreye giren elektrikli araçlar, manastırın erişilebilirliğini artırmıştır.
Aya Nikola Manastırı’nın tarihi, doğrusal bir gelişimden ziyade, yıkım ve yeniden yapım döngüleri üzerine kuruludur. Yapı, Bizans’ın son dönemlerindeki siyasi çalkantıların ve Marmara havzasının sismik hareketliliğinin doğrudan tanığıdır.
Manastırın tarihsel kayıtlardaki en çarpıcı anlarından biri, 1182 yılındaki olaylarla ilişkilidir. Bu tarih, Konstantinopolis’te Latinlere (Venedikliler, Cenevizliler) karşı girişilen büyük kıyımla (Latin Katliamı) hatırlanır. Ancak Aya Nikola Manastırı’nda durumun tersine işlediği görülmektedir. Kaynaklar, manastırın 1182 yılında İmparator Andronikos Komnenos’a karşı ayaklanan Latinler tarafından yakıldığını varsaymaktadır.
Bu olay, manastırın o dönemde sadece dini bir kurum değil, aynı zamanda İmparatorluk otoritesinin bir uzantısı olarak görüldüğünü düşündürmektedir. Latinlerin öfkesini bir manastıra yöneltmesi, buranın Komnenos hanedanı ile sembolik veya maddi bir bağı olduğunu gösterebilir. 12. yüzyılın sonu, Bizans ile Batı arasındaki gerilimin zirve yaptığı bir dönemdi ve Prens Adaları, bu deniz savaşlarının ve isyanların cephe hatlarından biriydi. Manastırın yakılması, Karya bölgesindeki yerleşimin de bu dönemde büyük zarar gördüğünü ima etmektedir.
1204’teki 4. Haçlı Seferi sonrası Bizans’ın zayıflaması ve ardından Osmanlı’nın yükselişi sürecindeki otorite boşluğu, Marmara Denizi’ni korsan faaliyetlerine açık hale getirmiştir. Aya Nikola Manastırı, korumasız sahil konumu nedeniyle 14. ve 15. yüzyıllarda defalarca korsan talanına uğramıştır.
Bu dönemde manastırın mimari karakteri, güvenlik endişeleriyle şekillenmiştir. 14. yüzyılda, bugünkü yerinde, muhtemelen daha önceki yıkıntıların üzerine ahşap olarak ve daha küçük ölçülerde bir kilise inşa edilmiştir. Ahşap tercihinin nedeni, hem ekonomik yetersizlikler hem de olası bir saldırıda taş yapının vereceği kaybın maliyetinden kaçınma stratejisi olabilir. Küçük ve mütevazı bir yapı, korsanların dikkatini daha az çekecek ve yağma potansiyelini düşürecektir.
Manastırın yerel halk arasında “Batık Manastır” olarak adlandırılmasının kökeni, Osmanlı döneminin en büyük felaketlerinden biri olan 1509 İstanbul Depremi’ne dayanmaktadır. Osmanlı tarihçileri tarafından “Kıyamet-i Suğra” (Küçük Kıyamet) olarak adlandırılan bu deprem, adalar üzerinde yıkıcı bir etki yaratmıştır.
1509 depremi, ada toprağında derin çatlaklar ve yarıklar oluşturmuştur. Karya bölgesindeki alüvyonlu zemin yapısı (bostanların verimliliğini sağlayan yumuşak toprak), deprem sırasında sıvılaşma veya çökme eğilimi göstermiştir. Kaynaklar, 14. yüzyıl eseri olan manastırın ağır duvarlarının, bu sismik hareket sonucunda zemine belirgin oranda gömüldüğünü belirtmektedir.
Bu olay, yapının mimari tarihini ikiye bölmüştür. 1509 öncesi yapı, kelimenin tam anlamıyla toprağın altına inmiş, bir tür arkeolojik katman haline gelmiştir. Bu durum, manastıra mistik bir hava katmış; “gömülü” veya “batık” olma hali, adalıların kolektif hafızasında yer etmiştir. Yapı, fiziksel olarak kullanılamaz hale gelse de, mekanın kutsallığı terk edilmemiş, manastır hayatı yıkıntılar üzerinde veya çevresinde devam ettirilmeye çalışılmıştır.
Felaketler silsilesi 1509 ile sınırlı kalmamış, 16. yüzyılda manastır hem yangın hem de artçı depremlerle sarsılmaya devam etmiştir. Bu sürekli yıkım hali, manastırın mimari bütünlüğünün neden Bizans döneminden günümüze orijinal haliyle ulaşamadığını açıklamaktadır. Bugün gördüğümüz yapı, bu tarihsel travmaların üzerine inşa edilmiş bir 19. yüzyıl yorumudur.
Bugün ziyaretçilerin karşılaştığı Aya Nikola Manastırı kompleksi, büyük ölçüde 19. yüzyılın son çeyreğinde şekillenmiştir. Bu dönem, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat sonrası gayrimüslim cemaatlerin imar haklarının genişlediği ve kilise mimarisinde bir canlanmanın (revivalizm) yaşandığı bir süreçtir.
Manastırın kaderini belirleyen son büyük doğal afet, 1894 Büyük İstanbul Depremi olmuştur. Bu deprem, önceki yüzyıllardan kalan ve zaten hasarlı olan yapıları tamamen tahrip etmiştir. Ancak bu yıkım, aynı zamanda kapsamlı bir yenilenme fırsatı doğurmuştur.
Mevcut manastır binaları, depremden dört yıl sonra, 1898 yılında yeniden inşa edilmiştir. Bu tarih, yapının mimari üslubunu anlamak için kritiktir. 19. yüzyıl sonu İstanbul Rum mimarisi, neoklasik etkilerle harmanlanmış bir Bizans eklektizmini yansıtır.
Manastırın kalbi olan kilise (katholikon), dönemin mimari eğilimlerini yansıtan kompakt ve merkezi bir yapıdır.
Tablo 1: Aya Nikola Kilisesi Mimari Künyesi
| Özellik | Detay | |
| İnşa Tarihi | 1898 (Mevcut Yapı) | |
| Boyutlar | Yaklaşık 8 metre x 8 metre | |
| Plan Tipi | Merkezi planlı, kapalı Yunan haçı varyasyonu | |
| Strüktür | Kargir (Tuğla ve taş örgü) | |
| Örtü Sistemi | Dört kemere oturan merkezi kubbe | |
| Çatı Malzemesi | Kubbe: Kurşun kaplama; Çatı: Kiremit | |
| Destek Sistemi | 4 adet taşıyıcı sütun |
Kilisenin giriş bölümünü oluşturan narteks, ana mekandan daha eskidir. Kaynaklar, kiremit çatılı bu narteksin 1873 yılında inşa edildiğini belirtmektedir. Bu durum, 1898’deki büyük yeniden inşa sırasında, 1894 depreminde ayakta kalan narteksin korunarak yeni yapıya entegre edildiğini göstermektedir. Narteks, dış dünya ile kutsal mekan (naos) arasında bir geçiş bölgesi (liminal space) işlevi görür.
Aya Nikola Manastırı’nın dış cephesi, yapının tarihsel iddialarını ve kimliğini sergileyen iki önemli rölyefe ev sahipliği yapmaktadır:
Manastırın iç mekanı, Ortodoks litürjisinin gerekliliklerine göre düzenlenmiştir. İkonostatis (ikon duvarı) ve freskler, inananlara görsel bir teoloji sunar.
Manastır, denizcilerin, tüccarların ve çocukların koruyucusu Aziz Nikolaos’a adanmıştır. Büyükada gibi bir deniz yerleşiminde bu ithaf son derece anlamlıdır. Aziz’in yortusu olan 6 Aralık tarihi, manastırda büyük bir ayinle kutlanmaktadır.
Hagiografik kaynaklar, Aziz Nikolaos’un Mira’da (Demre) haksız yere ölüme mahkum edilen üç kişiyi kurtardığı mucizesine atıfta bulunur. Bu hikaye, adalet ve merhamet temalarını işler ve manastırın manevi atmosferinin merkezinde yer alır.
Manastırın avlusunda, Rallou Timoti‘ye ait anıtsal bir mezar bulunmaktadır. Rallou Timoti’nin kimliği hakkında kaynaklarda detaylı bilgi bulunmamakla birlikte, manastır avlusuna (kutsal toprağa) gömülmüş olması ve anıtsal bir mezara sahip olması, onun manastırın en önemli banilerinden (bağışçı) biri olduğunu kanıtlar. Muhtemelen 19. yüzyıldaki restorasyon veya inşa faaliyetlerinde (belki de 1898 inşasında) büyük maddi katkılar sağlamış bir hayırseverdir. Bu mezar, adadaki sivil aristokrasi ile manastır arasındaki hamilik ilişkisini somutlaştırır.
Aya Nikola Manastırı, sadece taş ve tuğladan ibaret bir yapı değildir; etrafındaki verimli topraklarla bütünleşmiş bir kültürel peyzajın merkezidir. Bu peyzajın en önemli unsuru Aya Nikola Bostanıdır.
Büyükada tarihçileri ve yerel bellek, Aya Nikola vadisini adanın “beşeri dünyasının rahmi” olarak nitelendirir.9 Burası, adanın gıda ihtiyacını karşılayan en verimli tarım alanıydı.
Günümüzde bu tarihi bostan alanı, ciddi bir kentsel dönüşüm tehdidi altındadır. İmar planlarında Aya Nikola bostanına “depolama ve belediye hizmet alanı” fonksiyonu verilerek yapılaşmanın önü açılmak istenmiştir.9
Aya Nikola, adanın en popüler turistik noktası olan Aya Yorgi kadar yoğun ziyaretçi almasa da, kendine has bir ziyaretçi kitlesine sahiptir.
Manastır, aktif bir ibadethane olmasının yanı sıra yarı-kapalı bir statüye sahiptir.
Manastırın bulunduğu bölge, son yıllarda yeni fonksiyonlarla zenginleşmiştir.
Ziyaretçiler için manastıra ulaşım son derece kolaydır.
Aya Nikola Manastırı, Büyükada’nın çok katmanlı tarihinin sessiz bir anıtıdır. Bizans İmparatorluğu’nun çöküşüne, korsanların yükselişine, Osmanlı’nın doğal afetlerle imtihanına ve Cumhuriyet döneminin modernleşme sancılarına tanıklık etmiştir.
1182’deki yangınla başlayan, 1509’da toprağa gömülen ve 1898’de küllerinden doğan bu yapı, fiziksel varlığından öte bir direniş sembolüdür. Ancak bugün, doğanın gücünden ziyade, insan kaynaklı planlama kararlarının tehdidi altındadır. Manastırın çevresindeki tarihi bostanların korunması, yapının sadece mimari bir kabuk olarak değil, yaşayan bir ekosistemin parçası olarak geleceğe aktarılması için elzemdir.
Öneriler:
Aya Nikola, duvarlarındaki Paleologos kartalı ve antik araba yarışı rölyefiyle, Doğu ile Batı’nın, Antik Çağ ile Hristiyanlığın, kara ile denizin kesişim noktasında durmaya devam etmektedir.
Tablo 2: Aya Nikola Manastırı Tarihsel Kronolojisi
| Dönem/Yıl | Olay | Açıklama ve Etki |
| Bizans Dönemi | Kuruluş | Karya yerleşiminde ilk manastırın inşası. |
| 1182 | Yıkım | İmparator Andronikos Komnenos’a isyan eden Latinler tarafından manastırın yakılması.1 |
| 14. Yüzyıl | Yenileme | Korsan tehdidi nedeniyle daha küçük, ahşap bir kilisenin inşası.2 |
| 1509 | Deprem | “Kıyamet-i Suğra” depremi. Duvarların zemine gömülmesi, “Batık Manastır” isminin doğuşu.1 |
| 16. Yüzyıl | Yangın | Yapının yangın ve artçı depremlerle hasar görmesi.1 |
| 1873 | Ek Bina | Mevcut narteksin inşası.5 |
| 1894 | Deprem | Büyük İstanbul Depremi’nde manastırın ağır hasar alması.2 |
| 1898 | Yeniden İnşa | Bugünkü kargir, merkezi planlı ve kurşun kubbeli kilisenin inşası.2 |
| 2023-2025 | İmar Sorunu | Manastır bostanının depolama alanı olarak planlanmasına karşı hukuki ve toplumsal itirazlar.9 |