Adalar İlçesi’nde kamuoyunun yakından takip etmiş oldukları konuları, haberleri 2 ayda bir yazılı olarak çıktığımız Ada Gazetesi’nden ve Adalar ilçesindeki yine güncel haberleri anında yayınladığımız internet gazeteciliğimizden yayınlamakta ve Adalar İlçesi’nde mahalli gazete olarak sürdürmekteyiz.
Nasıl ki Yerel yönetimler demokrasinin ilk basamağıysa yerel yönetimler içindeki kendini yönetenlerin hatalarını, başarılarını, başarısızlıklarını ancak Ada Gazetesi gibi yerel basından doğrudan doğruya daha yakından öğrenme şansına sahip olmaktadırlar.
Gazetmizin yapmış olduğu bir nevi otokontrol sistemi şeklindeki bilirkişi tasdikli haberlerinden normal şartlarda tek amacı halka hizmet vermek olan kurumlar için bulunmaz nimet olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Gazetemiz bunun pek çok örneğini haber olarak yapmasına rağmen Adalar Belediyesini ilgilendiren haberler doğrultusunda gerekli soruşturmaların yapılmaması, belediye bünyesindeki müfettişlik birimini haberin doğruluğu/yanlışlığı konusunda araştırma yaptırılmaması, gazetemizin elinde daha başka delillerin olup olmadığının tarafımıza sorulmaması ve haberimizde sorulan sorulara cevap verilmemesi, haber için belediyenin tekzip hakkını dahi kullanamaması, haber için gazetemize menfi/müspet müracaat edilmemesi , maalesef yaptığımız haberin virgülüne kadar doğru olduğunu göstermektedir.
Aslında yukarıda sıraladıklarımız Adalar Belediyesinin ne korkunç halde olduğunun da kanıtıdır. Bir kamu kuruluşunda işlerin ne şekilde yürüdüğünün/ne uğruna yapılan işlerin görmezden gelindiğinin ve yapılan illegal işleri ortaya çıkartan gazetemize karşı neden bu kadar öfkeli olduklarının da izahıdır.
Gazetemize karşı nasıl bu kadar öfkeli olmasınlar ki?
Adalar Belediyesi, zengin işadamlarına / ceo’lara / holdinglere / büyük otel sahiplerine / turizm adı altında denize bitişik devasa otellerin yapılmasına göz yumarken Adalar’daki sade vatandaşın akan damının tamir edilmesine, evinin içine rutubet girmemesi için yapılan dış cephe boyasına, ufacık balkonun tamir edilirken 15 cm büyümesine, eski eser evindeki ahşap doğramasını PVC doğrama yapmasına, evinin içini boyamasına bile büyük para cezaları kesip daha sonra da savcılığa suç duyurusunda bulunup azami hadden mahkumiyet cezaları almalarını sağladıklarına şahit olmuştuk.
Adalar Belediyesinin bu iki uç arasındaki davranışı çifte standart bile değildir. Çünkü, yapılan illegal işler bile aynı ölçüde değildir. Zengin işadamları/ceo’ları/holdingler/büyük otel sahipleri “deveyi havudu ile yutup” korkunç rantlar sağlar iken, sade vatandaşın derdi ise rant değil akan çatısını onarmak “hayatını idame ettirmeye” çalışmaktır. Sade vatandaşın akan damı veya yaşamı için elzem imar işini imara aykırı işlere sokup anında ceza kesip YAPI TATİL TUTANAĞI tutulmakta iken sıra ensesi kalın otel sahiplerine geldiğinde belediye denetleme mekanizmasının çalışmamasının aklımıza gelen tek sebebi vardır. Başka izahı mümkün makul açıklaması da yoktur.
Yerel mahalli gazetelerin olmadığı ilçelerde yaşayanların ise kendini yöneten kişilerin yasalara aykırı iş ve işlemlerini öğrenme şansına çoğu zaman çok büyük yolsuzluk olmadıktan sonra öğrenmeleri mümkün olamamaktadır. Gazetemiz gibi bağımsız yerel basına bu anlamda çok büyük görev düşmekte ve elimizden geldiğince bu sorumluluğun bilinci ile bu görevi tarafsızlık ve hassasiyet ile ifa etmeye çalışmaktayız.
Yerel yönetimler nasıl demokrasinin ilk basamağı ve çekirdeği ise, gazetemiz gibi yerel basın da demokrasinin sağlıklı işlemesi göreviyle yükümlü, basın içinde basının özü, çekirdeği olduğu bilinmeli ve o şekilde davranılmalıyken bilirkişi destekli yaptığımız haberler ile ilgili olarak Adalar belediyesi başkanınca genellikle nasıl yaparız da Ada Gazetesi hakkında bir suç duyurusu ile bu gazeteyi sustururuz hesabı yapıldığı duyumlarını almaktayız.
Yerel basın olarak gazetemizin ilkeli, tarafsız, objektif yayınları ile hem yerel yönetimin üzerinde kamunun gözü, kulağı olduğu, hemde yerel yönetimlerin kendine çeki düzen vermesi açısından da bir uyarıcı faktör olmakta kıssadan hisse çıkararak hatalarından dönmek için fırsat tanımakta ayrıca ülke basınına malzeme sağlamakta, onlara da yardımcı olmakta iken gazetemize ve şahsıma karşı haberlere konu olan kişiler/şahıslar/holding sahiplerini/otel sahiplerinin zoraki bir suç duyurusu içine sokulduklarına şahit olmaktayız.
Bilindiği üzere Ada Gazetesi’nde çıkan teknik konular çoğu kereler müsait oldukları zamanlarda gönüllü bilirkişilere incelettirilmekte ve onlar tarafından yorumlanarak haberin sıfır hata ile yayınlanmasını ve ilçede yaşayanların anlayacağı şekle getirilmesini sağlarken kurumun hatası varsa yapan memurların belediye yöneticilerin uyarılarak kurum için yapılan hatadan dönmek için fırsat yaratılmakta, düzeltilmesi halinde Sayıştay incelemesinde imzası olan memurlara oluşan kamu zararının ödettirilmesinin önüne geçilmesi gibi pek çok fayda sağladığımız muhakkaktır. Tabii haberden kamu adına pay çıkartana!
Gazetemizin haberlerini oluşturan en temel unsur her daim kamu yararı olmuştur.
Gazetemizdeki yayınlanan haberlerin hazırlanmasında ve sunulmasında halkın haber alma ve bilgi edinme hakkına meşruiyet kazandıran “kamu yararı” gözetilmemiş, bunun yerine ticari kaygılar, sübjektif ve konjonktürel etkiler ön plana çıkmışsa; haberin temel öğesi olan “kamu yararı” yok sayılmış demektir. Buda gazetemizde asla söz konusu olmamıştır. Habere konu olan bazı olaylarda, habere konu olan kişi ve ticari işletmelerin kişilik haklarına saldırıda bulunulmuş gibi en iyi savunma saldırıdır psikolojisi içerisinde gazetemizi ve gıyabımda şahsımı şikayet etseler de yaptığımız haberlerin içeriği, doğruluğu, ulusal basındaki benzer haberleri, habere konu olan kişilerin savcılık iddialarının kabul edilerek tutuklanması ve cezaevine konulmuş olmaları ile şikayetçi kişilerin haklarının, isimlerinin veya marka değerlerinin karalandığı iddiaları, kamunun haklarının yanında tartışılmaz/önemsiz halde olduğu aşikardır. Yani kamu yararı olan bir haberde üstelik o kamu yararı vatanın parçalanmaz bütünlüğü ise kişilerin ve ticari teşekküllerin kişilik hakları olsa bile önemsiz bir teferruat olarak kalır.
Gazetemizde yapmış olduğum haberlerin tümündeki ana tema haberin verilmesinde kamu yararı bulunması olmuştur. Kamu yararı yoksa gazeteci için “haber verme hakkından söz edilemez.” sözünü düstur edinmiş olduğumuzdan yaptığımız haberlerin tümü kamunun ilgisini çekecek nitelik taşımasını ön planda tutulmuştur. Dolayısıyla yapılan haberin Kamuyu ilgilendirmediği yada kamuyu ilgilendiriyor ama bizimde ismimizi karalıyor iddialarına verilecek cevabımız şikayete konu yazımızda sorduğumuz sorulardır.
Bu sorulara ne otel sahibi kişilerin cevap vererek haberin düzeltilmesi talepleri olmuş nede Adalar Belediyesi’nce tarafımıza bir cevap gönderilmiştir. Adalar Belediyesine dilekçe ile sorduğumuz sorulara dahi kanunen dilekçeye cevap verilme zorunluluğu olmasına rağmen cevap verilmemiştir ki yazılarımızda sorduğumuz sorulara cevap verilsin.
Bu tip şikayetler ile Adalar İlçesi’nde yapılan tüm illegal işleri tek yazılı yayınlayan yayın organı olan Ada Gazetesi susturulmak, gerçeklerin peşinde koşan yazılı yayın ve internet gazetemizin üzerinde savcılık şikayetleri ile bir tür hukuksal vesayet kurmaya çaba gösterdikleri için mevcut avukatları yetmemiş olacak ki Adalar Belediyesine 3. Avukat alınmasına karar verdiklerini açmış oldukları hizmet ihalesinden öğrenmiş bulunmaktayız.
Adalar’da ilk belediye örgütü 1868’de Yedinci Daire-i Belediye adıyla kurulmuştur. İdari yönden, 1908’de, Meşrutiyet’in ilanından sonra mutasarrıflık olan Adalar’a Emin Paşa ilk mutasarrıf olarak tayin edilmiştir. 1984’e kadar İstanbul Belediyesine bağlı bir şube müdürlüğü iken 1984’ten bu yana İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde bağımsız bir belediye olarak hizmet etmekte olup Atilla Aytaç başkanlığına kadar tek bir avukat ile tüm hukuksal işleri takip edilmişti.
Atilla Aytaç şu sıralar 3 avukat ile hukuk işlerini yürütmeye çalışması Adalar belediyesinin ilçede yaşayanlar ile ne derece kavga içersinde olduğunun da göstergesi olmaktadır. Bir belediyeye biri kadrolu diğeri sözleşmeli 2 avukat var iken 3. Avukat ihtiyacı neden doğar?
1 Kasım 2015 genel seçimlerinde kayıtlı seçmen sayısı 12.005 olan Adalar İlçesinde belediyenin kimler ile sorunu olurda Hukuk İşlerinde 3 tane avukat çalıştırmak zorunda kalınır. Adalar Belediyesi mahkemelik olacağı kişiler doğal olarak ilçede yaşayan oy kullanan adalılar olacaktır. Adalar Belediyesi 33 yıldır tek avukat ile idare edilebilirken şimdilerde belediyeye 3 adet avukat çalıştırıldığına göre Belediyenin ilçede yaşayanlar ile sorununun büyük olduğu anlaşılıyor.
Kadıköy İlçesinde 440.000 kayıtlı seçmen 30.500 bina çoğu 5 kattan fazla olmak üzere (her bina da en az 20 daire olduğu hesabı ile) bulunurken Kadıköy belediyesinde 7 adet avukat ile belediye hizmet işleri sürüdürüldüğü ancak Adalar İlçesine kayıtlı 12.000 seçmene karşılık Adalar belediyesinde 3 adet avukat çalıştırılmasının oranlamasının bile yapılamadığı görülmektedir. Eğer ki; Adalar belediyesindeki seçmen sayısına denk gelen avukat sayısı ile Kadıköy belediyesindeki seçmen sayılarının kıyas yapılması ile çalıştırılacak avukat sayıları tespit edilecek olsa kurulacak doğru orantı ile 12.000 seçmen sayısına göre 3 avukat çalıştırılıyorsa 440.000 seçmenin oluşturacağı yüke karşı Kadıköy belediyesinde çalışması gereken avukat sayısı 110 olmalıydı. Peki Kadıköy belediyesinde çalışan avukat sayısı kaç biliyor musunuz? Sadece 7
Nedir peki Adalar Belediyesinde hukuksal sorun yoğunluğu ?
Bu avukatlar ARKAS, SANKO, LİDO TERRACE gibi holding sahiplerinin açılan davaları için alınmadığı bellidir. Sözü geçen firmalar için yapılan soruşturmalara müdahil olarak katılmazlar bile. Ama söz konusu Adalar belediyesinde eski dönem ihalelerinden dolayı adalı memurların yargılanmasına gelince aynı belediye avukatları müdahil olarak katılır ve memurların beraat etmelerini sağlayacak bilirkişi raporuna itiraz edip memurların beraat etmesinin önüne geçerler.
Sayın adalılar çok hazin bir belediye fotoğrafı ile karşı karşıyayız. Düşünün ki; Belediyede aralarında şu an müdür olan 10 kişiye yakın personel yapılan bir ihale işlemi yüzünden yargılanıyorlar. Suçları ihale mevzuatını tam bilmemek. Bilmedikleri için yanlış yaptıkları bir işlemden dolayı savcılığa suç duyurusu yapılıyor. İki yıldır yargı karşısına çıkartılıyorlar.
Şimdi Adalar belediye başkanına soruyorum?
Mademki bu memurların yargısı sırasında avukatlarından birini davaya müdahil olarak katıp memurların lehlerine verilen bilirkişi raporuna itiraz edip çıkacak beraat kararının önüne geçiyorsun o vakit yargılanan tüm memurları kızağa çekmeniz gerekmez miydi! Yok kızakta değilse neden beraat kararı çıkacak bilirkişi raporuna itiraz edersiniz?
Aldığın 3 tane avukatı memurları karalamak için mi aldınız?
Yargılanan memurları ihale mevzuatını öğrenmeleri için seminerlere gönderdiniz mi?
Yaşar Kıroğlu ile Hulusi Şenocak’ı uçak ile gönderdiğiniz Belek’teki 4 gece 5 gün hafta sonu tatilli 5 yıldızlı Havva ile Adem otelde ayrı ayrı odalarda ağırlattığınız gibi seminerlere gönderip ihale bilgilerini geliştirdiniz mi?
Hiçbir eğitim verdirmediğiniz memurların ceza almaları için elinden gelen her şeyi hesapta kamu menfaati adına yaparken, ihale mevzuatı ile ilgisi olmayacak, ihale komisyonlarında bulunmayacak alakasız kişileri de ihale seminerlerine göndermenin nasıl bir kamu menfaati olduğunu açıklayabilir misiniz?
Aslında KAMU ZARARINI gönderdiğiniz bu alakasız kişilerden dolayı bizzat belediye başkanı olarak siz yapmış olmuyor musunuz?
Yargılanan memurlarınıza karşı vicdanen rahatsızlık duymuyor musunuz?
Adem ile Havva oteldeki semineri Erkan Karaaslan’ın verdiği ama ödemelerini belediye olarak sizin yaptığınız doğru mudur?
Erkan Karaaslan’a belediyenizden danışmanlık adı altında ne kadar para ödenmiştir?
Ulusal basında Erkan Karaaslan ile ilintili olduğu söylenen Litera, Bekad, E Yöntem firmaları belediyenizde ne kadar iş yapmış ve ne kadar hak ediş bedelleri ödenmiştir?
Aldığınız avukatlar belediyenize açılacak davalar için hazırlık olsun diye mi alınmıştır yoksa belediyenizin Adalar’da oy kullanan vatandaşlar ile bu kadar yoğun hukusal davaları vardır da ondan mı alınmıştır ?
Adalar belediyesi 33 adet avukat da almış olsa gerçekleri değiştiremez. Güneş avukat ile sıvanmayacağı gibi güneşin ışıkları yapılan hukuksuzlukların kalın zifir örtüsünü aydınlatıp kaldıracak ve illa adalet gecikse de yerini bulacaktır diye düşünüyoruz.
Adalar Kamuoyunun dikkatlerini sade vatandaşın damına, balkonuna, penceresine, kapısına çekerken otel ve holding sahipleri ile ulu orta pervasızca nerede ise kol kola resimler çektirmekten dahi çekinmemekteler ve imara aykırı uygulamalar yapmalarına müsaade etmekten eski eserlerin asıl ilk orijinal hallerinin yağma edilerek apayrı yeni bir görüntülü eski eser tabiri gidip yeni eser haline gelen yapı ile tarihi eserin orijinal halinin gelecek kuşaklara aktarılmasının önüne geçmektedirler.
Evet sizlerinde tahmin ettiğiniz üzere gazetemizi Siplendid Palace oteli sahipleri olan Hamamcıoğlu ailesi, marka isimlerinin karalandığı bahis ile savcılığa şikayet etmişlerdir. Cevabımız gerekli makamlara verilmiştir.
Bilindiği üzere 15 Temmuz kalkışma günü Türkiye’mizde verdiğimiz şehitlerin sayısı 240 kişidir. Ama şu ana kadar 100.000’ne yakın FETÖ ile ilişkili olduğu tespit edilen memurlar görevden el çektirilmiş olup büyük kısmı da tutuklanmıştır.
Türkiye bir uçurumun eşiğinden dönmüş ama Hamamcıoğlu ailesinin ismi karalanıyormuş. Yani bu işte isteyerek/istemeyerek zerre kadar suçunuz yok ya birde isminizin karalandığı kaldı öyle mi? Hamamcıoğlu ailesine tek tavsiyem otellerini işletirken olmazsa olmaz kurallara neden uymamış olduklarını önce kendi kendilerine bir sormaları sonrada adli makamlara cevap vermeleridir. Niye CIA ajanlarının kendi otellerinde kümeleştiklerinin sorgusunu yapmalarıdır. Bu bir tesadüfse niye hep bu tesadüfler Siplendid Palace oteline denk geldiğini sorgulamalarıdır.
Otellerinin tarihlerini internet zaman tünelinden incelemelerini, incelediklerinde İngilizlerin bayraklarının kapılarının her iki yanında asılı olduklarının öfkesini yıllar sonra milliyetçi Türkler duyar iken kendilerinin neden rahatsız olmadıklarını sorgulamalarıdır.
Kişilerin nüfus kağıtlarında TC yazmasının Türk milliyetçisi olması demek olmadığını, çoğu PKK’/FETÖ terör örgütü üyesinin de aynı nüfus kağıtlarını kullanmasından bilmekteyiz. İnşallah çıkan kanun ile hakiki Türk milliyetçileri için bu utanç verici olaydan da kurtaracaktır.
Hamamcıoğlu ailesine tavsiyemiz şudur ki, her şey para, pul, mal, mülk değildir. Bu ülkenin değerleri yanında sizlerin mal varlığı, havudu ile yuttuğunuz devenin kulak tüyü kadar bile değildir. Oteliniz için yaptığımız haberlerin sonuna kadar arkasındayız. Açılacak davalarda iddialarımızın her birisini tek tek kanıtlayamayacak olsak habere konu etmezdik.
Siplendid Palas isimli otelinizde yapılan tarihi kıyımı öğrenmek için illa bilirkişi destekli yazımızı, içindeki uygulama projesi ile otelinizin son halinin kıyaslanmasının ve farklılıklarının bu şekilde proje üzerinden tespitinin yapılmasına bile gerek yoktur.
İnternetten Siplendid Palas otelinin internetteki zaman tüneline girildiğinde otelin ilk yapıldığı 1908 yılındaki ön cepheden çekilmiş fotoğrafı ile yine aynı zaman tünelindeki 2000 yılında ön ve yan cephelerden çekilmiş fotoğrafları dahi kıyaslanması, yan yana getirilip mukayese edilmesinde bile tarihi eserin dış cephesindeki farklılıklar/değişimler anında belli olmaktadır. Zaman tüneli içinde bulunan 1908 yılındaki ön cepheden çekilmiş resmin çatısındaki iki soğan kubbesi arasında bulunan ahşap parapet ile yine ön cephenin çatı kotundaki sağ ve sol köşe başlarına denk gelen kısımlarda soğan çatı kubbesinin daha minyatür sivri 2 adet süslemeleri bulunmakta iken, 2000’li yıllardaki otel resimlerine bakıldığında bu 2 adet süslemenin ve parapetin (yaklaşık 70 cm yüksekliğinde 10 mt uzunluğunda) bulunmadığı hemen göze çarpmaktadır. Halbuki, tarihi eser bir binanın en anlamsız yada gereksiz gözüken bir süslemesi/ayrıntısı restorasyon çalışmasında işlevsiz /mantıksız olduğu gerekçesi ile yapılmaması söz konusu asla olamaz. Yada tarihi eserin ilk halinde veya projesinde olmayan bir pencerenin daha sonra restorasyon sırasında yapılmış olması da mümkün değildir. Yapılırsa eğer yaptıran/göz yuman tarihi eseri bozmaktan çok ağır para cezasına çarptırılırken ayrıca da hapis cezası ile yargılanır muhtemelen de mahkumiyet cezası alır.
Peki otelin 1908 yılındaki ilk hali ile şu andaki mevcut hali arasında ciddi farklar mevzubahis iken ve İmar aykırılıkları suçlarında zaman aşımı olmadığı bilinirken ne demeye kişilik hakları, isim karalama iddiaları ile hakkımda şikayet yapmakta olduğunuzda enteresandır. Anlaşılan o ki her tür dayanaktan yoksun bu şikayetinizi Atilla Aytaç zoru ile metazori yapmış olduğunuz anlaşılmaktadır.
Siplendit Palace otelin değişikliğe uğradığı ve zaman içerisinde belediyelerin bu değişikliklere şimdi ki mevcut belediye başkanları gibi göz ardı ettikleri bariz bellidir. Bunun için bir sanat tarihçisi, restaratör, mimar, mühendis olmaya gerek yoktur. İki resim yan yana konup öncelikle dış cephelerindeki farkların olup olmadığına dikkatlice bakmak ve fark varsa ki vardır eski esere müdahale edildiğinin tespiti yapılmış demektir. Otelin eski ve yeni resimleri ile orijinal projeleri mevcut iken otelin değişiklik yapılmadı iddiaları gülünçtür. Bu basit tespitlere ve bina arka cephesindeki kabul edilmez cephe değişiklikleri ve yeni mahal oluşturmak için cumbaların zemin kotuna kadar indirilmiş olmasının tarihi eser bina ile şekilsel, hacimsel değişiklikler yapıldığının aslının değiştirildiğinin ispatıdır. Sonuç olarak eğer ki koruma kurulunca bu değişikliklerin yapılma onayı verilmişse kurul yetkisini aşmış demektir ki kurulda onayı verenler de Adalar belediyesindekiler gibi tarihi katliama ört bas etmek adına onay vermişler suç işlemişler demektir.
Zaman tünelindeki resimlerde İngiliz işgal kuvvetlerinin Siplendid Palas otelini karargah olarak kullandıkları ve kapı girişinin iki yanında kendi ülkelerinin bayraklarını asmış oldukları görülmektedir. Siplendid Palas otelinin zaman tünelinde kartpostal resimlerinde soğan kubbelerin minarelerinde Türk bayrakları asılı gözükürken aslında bu minarelerde hiç Türk bayrağının asılmamış olması, Türk bayraklı tek bir fotoğrafının bile bulunmaması, minarelerinde neyin sembolü olduğunu anlaşılamayan flamaların bulunduğu Türk bayraklarının ise ancak 15 Temmuz’dan sonra işgal kuvvetlerinin 1919 yılındaki resimlerinde olduğu gibi giriş kapısının her iki yanına asılmış olması ile ne mesaj verilmeye çalışıldığını anlamakta bile zorluk çektik. Çok değişik yorumlara ve manalara çekilebilecek bayrak tespitlerin maalesef yıllar içindeki resimlerde görülememesi ama 15 Temmuz’dan sonra kapı girişlerinin sağına ve soluna bir anda Türk bayraklarının asılmış olmasını gazetemizde doğal olarak eleştirdik.
Ulusumuzun egemenliğinin ve özgürlüğünün simgesi olan bayrağımızın otelin meşhur kurşun kaplı soğan kubbeleri üzerinde yer almış olan tek bir kare fotoğrafının yapıldığı yıldan beri sadece çizim şeklindeki kartpostallarda görünüyor olması bir gazetecinin atlayacağı husus olamaz. Çünkü Siplendid Palas oteli isteyerek/istemeyerek olsa da darbe günü darbenin tam merkezinde bir misyondaydı. Gazeteci olarak bu karmaşıklığı doğal olarak araştırıp en doğru şekli ile gazeteye taşımış olmamız yine kamu menfaati gözetilerek haber yapma amacını taşımaktadır.
Şu an ailenin 3. Nesilleri tarafından yönetilen Siplendid Palas otelin sahipleri olan Hamamcıoğu ailesine Türk milliyetçiliği ve ulusumuzun birlik beraberlik sembolü olan bayrağımızı 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla alakalarının olmadığını göstermek adına kapılarına asacaklarına her yıl resmi bayramlarında otellerinin bayrak direklerinde yada kubbelerindeki ne olduğu belirsiz flamaların yerine göndere çekilmesi gerekmez miydi?
Bu ülkede para kazanıp ta bu ülkenin milliyetçi değerlerine önem göstermeyenlerin daha sonra haklılarmış gibi isimlerinin karalandığı iddiaları ile şikayetçi olmaları da pişkinliklerini göstermiştir.
Yüce Türk Devletimizin Kültür Bakanlığından Ada Gazetesi olarak talebimiz şudur ki; Maalesef 15 Temmuz kalkışmasının merkezi durumunda kalan Siplendid Palas otelinin kamulaştırılarak 15 Temmuz Şehitler Müzesi yapılması ile bir daha asla “tarih tekerrür eder” lafının aktörleri arasında olmamasının sağlanmasıdır.
Teşbihte hata olmaz ama gözüken odur ki 15 Temmuz darbe girişiminde Büyükada Siplendid Palas otel sanki Büyükadalı LAWRENCE olmuştur.
Şükrü Abanoz
İLGİLİ HABERLER